Majör depresif bozukluğu (MDB) olan hastaların sadece %60-79'u mevcut tedavilere yanıt verir ve %10-30'unda hiç bir zaman tam düzelme elde edilemez 1. Tedaviye dirençli depresyon (TDD), hastalarda önemli psikososyal ve fonksiyonel sonuçlara yol açmaktadır. 2020 Avrupa Nöropsikofarmakoloji Koleji (ECNP) Sanal Konferansında söz konusu zorluklarla başa çıkmanın yeni yolları tartışılmıştır.
TDD nedir?
İspanya’nın Bask Üniversitesinden Sn. Ana Gonzalez-Pinto, TDD’nin 'yeterli doz ve sürede iki antidepresan tedavisine yetersiz yanıt' verilmesi olarak tanımlandığını söylemiştir.2 TDD’nin evrensel olarak kabul edilmiş bir tanımı olmamasına rağmen2, söz konusu iki antidepresan tedavisinin monoterapi, kombinasyon veya güçlendirme tedavisi3 şeklinde uygulanmış olmasının TDD’nin tanımı üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. “Dirençli” terimiyle ilişkili damgalanmayı önlemek için TDD için “tedavisi zor depresyon” şeklinde alternatif bir tanım da önerilmiştir.4
TDD'yi öngören klinik faktörler arasında anksiyete bozukluğu, semptom şiddeti, intihar riski ve depresif atak sayısı yer alır. STAR*D (Depresyonun Etkilerinin Azaltılmasına Yönelik Sıralı Tedavi Alternatifleri) çalışmasında başlangıçta %37 olan remisyon oranının 4. tedavi basamağında %13'e düşmesi örneğinde olduğu gibi6, antidepresan tedaviye yanıtsızlık yaygın görülen bir durumdur.
TDD, hastaneye yatış, intihar girişimi ve tedavi uyumsuzluğu risklerinde artış ile ilişkilidir
TDD'nin hastaneye yatış7, intihar girişimi8 ve tedavi uyumsuzluğu9 risklerinde artış ile ilişkilidir. Nörobiyolojik sekel, beyin morfometrisinde ve devre fonksiyonunda ilerleyici değişiklikleri ve artan nöroinflamasyonu içermektedir10-12.
TDD yönetiminin iyileştirilmesi
TDD yönetiminin temel ilkeleri şunlardır4:
- optimum semptom kontrolünün elde edilmesi;
- kötü sonuçlarla ilişkili semptomların (örneğin kaygı) hedeflenmesi;
- kontrol altına alınmasıyla işlevselliğin ve yaşam kalitesinin en üst düzeye çıkarılmasını sağlayacak olan semptomların (örn. bilişsel işlev bozukluğu) hedeflenmesi;
- komorbiditelerin (örn. fiziksel sağlık sorunları) genel semptom yükünü azaltacak şekilde yönetilmesi; ve
- yeterli profilaksi sağlamak suretiyle uzun vadeli sonuçların optimize edilmesi.
Yüksek düzeyde yapılandırılmış bir tedavi algoritmasının kullanılması, daha kısa sürede ve daha az ilaç değiştirerek remisyona ulaşılmasını sağlamıştır
Klinisyenlerin, tedavi yanıtının tahmin edilmesi de dahil olmak üzere daha erken tedavi kararları vermelerini sağlamak önemlidir.3,13 Nitekim, yüksek düzeyde yapılandırılmış bir tedavi algoritmasının kullanılması, daha kısa sürede ve daha az ilaç değiştirerek remisyona ulaşılmasını sağlamıştır. 13 Erken teşhis ve farmakoterapi ve psikoterapi yöntemlerinin bir kombinasyonunun kullanılması yoluyla optimize edilmiş tedavi, hastaların tam semptomatik ve fonksiyonel iyileşme sağlayabilmeleri noktasında kritik öneme sahiptir.
Altta yatan nörobiyolojik etmenler
Glutamat sisteminin ve nöroinflamasyonun da MDB’de rolü olduğuna dair kanıtlar artmaktadır
Çoğu antidepresan monoamin sistemini hedefler, ancak İtalya’daki Roma Sapienza Üniversitesinden Sn. Maurizio Pompili, glutamat sistemi ve nöroinflamasyonun da MDB'de rol oynadığına dair kanıtlar sunmuştur. Glutamat, monoaminerjik nöronların ve nöroplastisitenin düzenlenmesinde rol oynayabilir.15 Anormal sitokin düzeyleri MDB ve TDD patogenezinde bir faktör olabilir16 ve yine nöroinflamasyon ile intihar davranışı arasında bir ilişki vardır17.
İntihar davranışını tedavi etmek
Fransa’daki Montpellier Üniversitesinden Sn. Philippe Courtet, MDB'li hastaların yönetiminde intihar davranışının önemli bir güçlük teşkil ettiğini söylemiştir. Bu güçlüğün ele alınmasına yönelik önerilerden biri, intihar davranışının ilişkili psikiyatrik hastalığın bir komplikasyonu olarak değil, ayrı bir ruhsal bozukluk olarak görülmesi gerektiğidir.18 Yaşanan sorunun doğru bir şekilde değerlendirilmesi ve risk sınıflandırmasının doğru bir şekilde yapılması, yapılacak müdahale seviyesinin belirlenebilmesi açısından önemlidir.
İntihar davranışı ayrı bir ruhsal bozukluk olarak ele alınmalıdır
MDB’nin yönetimi genellikle, belirli bir tedavi seçeneği olmadığı için altta yatan psikiyatrik durumun tedavi edilmesinden ibarettir. Epidemiyolojik çalışmalar, intihar oranları ile antidepresan kullanımı arasında ters bir ilişki olduğunu göstermiş olmakla birlikte, ilgili kanıtlar kesinlik içermemektedir. 19 İntihara yönelimli depresyon hastaları kısa vadede antidepresanlara daha az yanıt verirler20.
Spesifik anti-intihar ilaçlarına ihtiyaç vardır. Ancak intihara yönelimli hasta grubu genellikle klinik deneylerin dışında tutulur. Yakın zamanda yapılan bir incelemede21, lityum, klozapin, ketamin, seçici serotonin geri alım inhibitörleri ve buprenorfin gibi ilaçların potansiyel faydalarına vurguda bulunulmuştur. Bu ilaçlar kısa süreli (örn. kriz müdahale planlaması) veya uzun süreli (örn. bilişsel davranışçı terapi) psikososyal müdahaleler ile birlikte kullanılabilirler. 21.
Bu uydu sempozyumuna yönelik mali eğitim desteği Janssen Pharmaceutica NV tarafından sağlanmıştır.