Geçmişten Günümüze Bipolar Bozukluk Tanımının Tarihsel Gelişimi-II

Bipolar bozukluk tanısal sınıflandırmasındaki kritik eşiklerden bir tanesi de Krapelin’in dikotomik görüşüdür. Bu görüş öncesi bipolar bozukluk ve şizofreni üniter psikoz tanı kategorisi altında ele alınırken; Emil Krapelin bu iki klinik durum arasında keskin ayrım olduğuna ilişkin gözlemlerini paylaşmıştır. İlk anda ortaya çıkan karşıt görüşlere rağmen, Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayımlanan psikiyatrik bozuklukların tanısal ve istatistiksel el kitabı (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) DSM’nin neredeyse tüm sürümlerinde, Krapelin’in bu klasik dikotomik görüş çekirdek olarak korunmuştur.

DSM-I’de manik-depresif hastalık duygulanımsal tepkiler (affective reactions) alt kategorisinde “manik-depresif tepki” olarak sınıflandırılmıştır. Sonraki yıllarda Leonhard, Angst, Perris, Winokur ve arkadaşları gibi çok sayıda araştırmacı sadece depresyon yaşayan kişilerle (günümüzde majör depresyon ve yineleyici depresyon), (hipo)mani ve depresyon (bipolar bozukluklar) yaşayan kişilerin de farklı hastalık seyrine sahip oldukları görüşünü savunmuşlardır. Nitekim kutup (polar) kavramı da ilk kez bu yıllarda ortaya atılmıştır. Leonhard, bipolar (öyküsünde hem mani hem de depresyon olan) hastalarının, monopolar (öyküsünde sadece mani ya da sadece depresyon olan) hastalara kıyasla aileleri içinde daha yüksek bir mani sıklığı olduğunu belirtmiştir (Altınbaş, 2019). Yine bir diğer kıymetli klinisyen ve araştırmacı Angst, Zürih Kohortu olarak da anılan izlem verilerini paylaşmış ve unipolar ve bipolar bozukluklar arasındaki bazı farklılıkları ortaya koymuştur. Bu alanda önemli araştırmalara katkı sağlayan bir diğer araştırmacı Hagop Akiskal ise hastalığın kategorik sınıflandırmasına getirdiği eleştirel yaklaşım ve bipolar bozukluk tiplendirmesinde mizaç özellikleri ve eşik altı durumları dahil ederek yaptığı silik bipolar boyutu (soft bipolar spectrum) önermesiyle dikkat çekmiştir (Altınbaş, 2019).

Kutup (polar) kavramının yaygın kullanılmasıyla birlikte hastalık ilk kez DSM-III ile birlikte duygulanımsal bozukluklar (affective disorders) alt başlığı altında bipolar bozukluk olarak isimlendirilmiştir. DSM-IV ile birlikte ise, hastalık ana tanı kategorisi için kullanılan duygulanım (affect) kelimesi yerine duygudurum (mood) kavramı kullanılmaya başlanmış̧ ve bipolar bozukluk, duygudurum bozuklukları ana tanı kategorisinin altında sınıflandırılmaya devam etmiştir. Ancak özellikle son yirmi yılda psikiyatri genetiği alanındaki gelişmelerle birlikte, kategorik sınıflandırma sistemine yönelik eleştiriler daha da şiddetlenmiştir. Genom boyu tarama araştırmaları, şizofreni ve bipolar bozukluk için yatkınlık oluşturan ortak aday genleri ortaya koymuştur (Craddock ve ark. 2006; Altınbaş ve ark. 2011a). Bu ortak yatkınlık genleri klinik sınıflandırmada yeni boyutsal modellerin doğuşuna neden olmuştur. (van Os ve Kapur 2009; Altınbaş ve ark. 2011b). Bu gelişmelerle uyumlu olarak Amerikan Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü, araştırma çabalarını kategorik yaklaşımın indirgemeci görüşünden kurtarmak için Araştırma Alanı Kriterlerini (Research Domain Criteria-RDoC) formüle etmiş ve DSM-5’e dahil etmiştir. DSM-5 hastalıkların kategorikten boyutsal sınıflandırmaya geçişinde klinisyenlerin beklentilerini belirgin karşılamasa da; bu yönde bazı değişiklikler olmuştur. Duygudurum Bozuklukları ana kategorisine Premenstrüel Disforik Bozukluk ve Yıkıcı Duygudurum Disregülasyon Bozukluğu dahil edilmiştir. Ayrıca depresyon ve mani dönemleri için karma özellik gidiş belirleyicisi de eklenen bir diğer yenilik olmuştur (APA, 2013).

RDoC gibi psikopatolojiyi normalden bozukluk sınırına ve bozukluk şiddetine göre psikolojik, davranışsal, biyolojik boyutları içeren araştırma çerçeveleri; halen günümüzde tanı ve sınıflandırmada sıra dışı ve bilinenin çok dışında bilgiler sağlayacak umudu karşılayamamıştır. Benzer bir diğer klinik yaklaşım psikopatolojinin hiyerarşik taksonomisi (HiTOP-Hierarchical Taxonomy of Psychopathology) olarak tanımlanabilecek, geleneksel sınıflandırmanın en büyük açmazları olan ara tanılar, eş tanılar ve heterojeniteye çözüm getirmeyi amaçlamıştır (Kotov ve ark. 2022). HiTOP sitemi uykusuzluk, yeme bozukluğu, şüphecilik gibi pek çok klinik belirti ve sendromdan oluşan alt boyutlar içermekte ve bu boyutların tüm psikopatolojilerle ilişkisine dair sınıflandırma önermektedir (Kotov ve ark. 2022). Yine klinik evreleme modelleri diğer tıbbi hastalıklara benzer biçimde bipolar bozukluk için de önerilmektedir. Böylece hastalığın ilerleyici doğasına yönelik klinik evresiyle uyumlu biyolojik belirteçlerin saptanması hedeflenmektedir (Parker, 2022).

Prof. Dr. Kürşat Altınbaş

KAYNAKLAR

Altınbaş K, Tunç S, Yazar MS, Özçetinkaya S, Gülöksüz S, Oral ET. (2011a) Kraepelin bugün yaşasaydı dikotomi varlığını sürdürüyor olur muydu? Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi. 24:321-30.

Altınbaş K, Smith DJ, Craddock N. (2011b) Rediscovering the Bipolar Spectrum. Archives of Neuropsychiatry. 48;167-70.

Altınbaş K. (2019)  Bipolar bozukluk: Tarihsel kavram gelişimi ve epidemiyolojisi. Karamustafalıoğlu KO, editör. Bipolar Bozukluk. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri. syf.3-8.

American Psychiatric Association (2013) Diagnostic and statistical mannual of mental disorders, 5th edn. Washington, DC,: American Psychiatric Press.

Craddock N, O’Donovan MC, Owen MJ. (2006) Genes for schizophrenia and bipolar disorder? Implications for psychiatric nosology. Schizophr Bull. 32:9-16.

Parker G. (2022) Staging the bipolar disorders: Are early stages at too early a stage for intervention? Bipolar Disord. 24(8):784-787. 

 Kotov R, Cicero DC, Conway CC, ve ark. (2022) The Hierarchical Taxonomy of Psychopathology (HiTOP) in psychiatric practice and research. Psychol Med 52: 1666-78.

Van Os J, Kapur S. (2009) Schizophrenia. Lancet. 374:635-45.