Depresyon Kavramının Tarihsel Gelişimi - 3

Prof. Dr. Cengiz Akkaya

Rönesans (Aydınlanma Çağı) Dönemi   

Ortaçağ kilisesinin dayattığı ve tartışılmasına müsaade edilmeyen din temelli bilimsel olmayan düşünce yapısına muhalefet eden bilim insanlarının 16. yy. ile birlikte ortaya çıkmasıyla rönesans başlamıştır. Rönesans dönemi ile birlikte anatomik diseksiyon çalışmalarının önü açılmıştır. Andreas Vesalius (1514-1564) ve Felix Plater (1536-1614)’in klinik anatomi çalışmaları sıvı kuramının geçerliliğine dair fiziksel bir kanıta ulaşamazken, merkezi sinir sistemi ve psikiyatrik hastalıklar arasında bir ilişki olabileceğine yönelik ilk ipuçları ortaya çıkmaya başlamıştır. Buna rağmen sıvı kuramı en azından bu dönemin başlarında varlığını sürdürmeye devam etmiştir.

            Aydınlanma çağının melankoli ile ilgili ilk önemli eseri Robert Richard Burton (1577-1639)’ a aittir. Kendisi bizzat bir melankolik olan Burton “Melankolinin Anatomisi” adlı eserini yazarken büyük ölçüde kendi sıkıntıları ile güdülenmiştir. Burton Melankoliyi budalalık ve çılgınlık arasında gidip gelen iki kutuplu bir rahatsızlık olarak tanımlar. Burton sıvı kuramını geliştirmiş ve bedenin ruhlar ve sıvılardan ibaret olduğunu düşünmüştür. Ruhların karaciğer, kalp ve beyinden köken aldığına inanmaktaydı. Burton’un melankoli tanımının antik yunan ve roma düşüncesine paralellik gösterdiğini görmekteyiz. Ancak buna rağmen Burton’un Melankoliyi tanımlarken kullandığı “Melankoli ya doğuştan gelen bir özellik ya da bir alışkanlıktır. Doğuştan gelen bir özellik olarak en küçük bir olayla geçici olarak gelip giden, kişide neşenin ve mutluluğun tam tersi şiddetli bunaltı, donukluk, küskünlük, ağırlık, dertlenme, sıkıntı, korku tepkilerine yol açan elem, dertlenme rahatsızlığıdır” dil ilgi çekicidir. George Cheyne (1671-1743)’nin ruhsal çöküntüyü tanımlamak için kullandığı distimi terimi halen günlük klinik pratiğimizde kullanılmaya devam edilmektedir. 17. yy. hekimlerinin genel olarak melankoliyi antik yunan tıbbına benzer şekilde çökkünlük ve taşkınlık arasında döngüsel klinik gösteren bir rahatsızlık olarak tanımladıkları dikkati çekmektedir. Bu tanımlamayı meşhur Willis poligonunu tanımlayan İngiliz hekim Thomas Willis (1621-1675)’de paylaşmaktadır.       

            Sıvı kuramına ait izlerin 18. yy. ilk yarısına kadar tıbbi makale ve kitaplarda varlığını sürdürebildiğini görebilmekteyiz. Ancak 18. yy. 2. yarısından itibaren sıvı kuramı artık yalnızca tarihi değeri olan tıbbi bir tanımlama olmaktan öteye gidememiştir ve ruhsal hastalıkları sıvı kuramı üzerinden açıklamaya çalışmak büyük ölçüde terk edilmeye başlanılmıştır. Bu dönemin önemli 2 figürü psikiyatri hastalarının insanlık dışı yöntemlerle zincirlendiği ve toplumdan izole edildikleri, dış dünyaya tamamen kapalı hastanelerden serbest bırakılarak daha insani şartlarda bakım görmelerine vesile olan Philippe Pinel (1745-1826) ve Vincenzo Chiarugi (1759-1820)’dir. Chiarugi’ye kadar melankoli budalalık ve çılgınlık arasında dalgalanan bütüncül bir rahatsızlık olarak kabul edilirken, Chiarugi mani ve melankoli durumlarını birbirinin tamamen zıddı 2 farklı durum olarak tanımlamıştır. Bu dönemin en önemli ismi olan Pinel modern psikiyatrinin babası olarak kabul edilir. Pinel psikiyatrik hastalıkları sınıflandırılması ve insanlık dışı uygulamalara son vermesiyle psikiyatri dünyasında yeni bir çağın başlamasına vesile olmuştur. Pinel sorumlu olduğu akıl hastalıkları hastanesinde, hastaların bakımını cahil hastabakıcıların elinden alarak bu hastaların tedavisinde hekimlere görev vermiş ve bu sayede psikiyatri alanında birçok hekimin yetişmesine vesile olmuştur. Psikiyatri hastalarının hekimler tarafından uzun süreli takip ve tedavisinin düzenli olarak kayıt altına alınması hastaların prognozu ile ilgili ilk sistematik verilerin elde edilmesini sağlamıştır. Bu veriler hastalıkların tanımlanabilmesi ve psikiyatrik hastalıklarla ile ilgili ortak tıbbi bir dilin oluşturulabilmesinin temelini atmıştır. Pinel’in en meşhur öğrencisi ise Jean-Etienne Esquirol (1772-1840) olmuştur. Esquirol hocasının izinden giderek bazı akıl hastalarının, diğerlerinden farklı bir prognoz gösterdiklerini ve iyileşerek tekrar eski hayatlarına geri dönebildiklerini gözlemlemiştir. Dolayısıyla bu hastalar ile kesitsel gözlemleri olan kendisinden önceki bilim insanlarının ulaştıklarından farklı bir noktaya ulaşabilmiştir. Bu bağlamda Esquirol akıl hastalıklarının, duygudurum bozukluklarından ayrılması gerektiği ile ilgili ilk görüşleri dillendiren öncü hekimlerden birisi olarak öne çıkmıştır. James Cowles Prichard (1786-1848) ve Benjamin Rush (1746-1813) bu döneme damga vurmuş diğer önemli hekimlerdir. Louis Delasiauve (1804-1893) 1856 yılında melankoli yerine depresyon terimini kullanan ilk meslektaşımız olmuştur. Henry Maudsley (1835–1918) ise “Duygudurum Bozukluğu” terimini tıp literatürüne kazandıran hekim olmuştur.

Prof. Dr. Cengiz Akkaya